B
|
ir savaşı kim kazanır? Sayıca üstün olan taraf mı? Hayır. Öyle olsaydı
Çin’in tarihte yedi iklimde hâkimiyeti olurdu. Ama kendi doğal sınırlarını
azıcık aşabilmesi için 20. yüzyıla kadar bekledi.
Teknolojik üstünlüğü olan
taraf mı? Disiplinli ordu mu? En iyi taktiği gerçekleştiren taraf mı? Bu üç
sorunun cevabı: Her zaman değil. 19.yüzyılın modern taktik bilgilerinden bîhaber
olan Güney Afrika’daki Zuluların, gerek teknolojik gerekse disiplin açısından
üstün taraf olan İngilizlerin Güney Afrika’daki birliğini imha etmesi bütün
hesaplarımızı bozuyor.
Basit bir şekilde düşünürsek,
Savaşı güçlü olan taraf mı kazanır? Doğrusu zayıf görünen tarafın kazandığı
muharebelerin sayısı inanılmayacak kadar çoktur. “Savaşın sanat yönü, bilim
yönüne ağır basar ve en büyük güçler dahi küçük hasımları karşısında çaresiz
kalabilir”.
Zafere giden yolu açıp
genişletmek, zaferi gelecek nesillere de tattırmak için binlerce kitap ve
makale yazılmıştır. Jean Paul Roux “Türklerin Tarihi” adlı kitabında Türk ve
Moğol hanedanlarının sıklıkla ava çıkmasının savaş taktiklerini geliştiren bir
tatbikat olduğunu söyler. Bunca emeğin ürünü olarak birçok prensip ve doktrin
ortaya çıkmış. Halklar bu enformasyon birikimleri sayesinde kendisine has
taktikler geliştirmişler.
Bir savaşın
kazanılmasını sağlayan bir denklem haliyle mevcut değil ve değişkenlerin
tamamının önceden bilinebilmesi de mümkün değil. Buna rağmen ‘deveyi sağlam
kazığa bağlamak’ gerekir.
Savaşı kazanmak için
evvela bir ordu gereklidir ve “Ordu her şeyden önce barış zamanında iyi
yönetilen bir kurum olmalıdır ve her kurum gibi kurallarının ve geleneklerinin
sağlamlığı ölçüsünde güçlüdür. Barış zamanında iyi yönetilemeyen ordunun iyi
savaşması beklenmedik bir durumdur.”(s.14)
Yazar Mehmet Tanju Akad’
dan öğrendiğimiz üzere bir savaşın galibini belirleyen sayısız etmenin arasında
hedef olanak dengesinin kurulması, hedefte sebat, planların herkes tarafından
kolayca anlaşılırlığı, güç tasarrufu, komuta birliği, işbirliği, yardımlaşma, emniyet
(beklenmedik darbeye maruz kalmamak), sürat, araziden yararlanma, baskın (sürpriz),
iklim koşulları, ordunun ikmali, istihbarat, karşı istihbarat, düşmanı sürekli bir
belirsizlik içerisinde tutmak, toplumun psikolojik durumu vs. olduğunu
öğreniyoruz. İşin ilginç tarafı tüm bunları gerçekleştirenler sadece avantaj
elde ediyorlar. Ancak prensiplerin tayin edilmesi kadar önemli bir diğer husus,
bu prensipleri uygulayabilecek komutanların ve birliklerin yetiştirilmesi ve
bunların sürekli ikmal edilebilmesidir. Hangisinin ve ne ölçüde belirleyici
olduğunu belirlemek ise o kadar kolay değildir. (Bunları düşünen muzaffer
Atalarımıza minnettarız.)
Savaşlarda yenilgilerin
koşulları ve nedenleri, toplumların maddi, kültürel ve psikolojik ortamını da yansıtır.
Savaşın liderleri, hazırlıklarından ne kadar emin olurlarsa olsunlar,
beklenmedik durumlarla karşılaşıp felakete uğrayabilirler.
Türk Tarihi her ne
kadar sadece şanlı zaferlerden ibaret bir tarihmiş gibi anlatılmaya çalışılsa
da büyük ve acı hezimetlerin de yaşandığı bir tarihtir. Kimi hezimetler göz
göre göre gelirken kimisi en beklenmedik anda tam da savaş zaferle
sonuçlanırken bozgunla karşılaşılmıştır. Bu kitapta, Selçukluların Kösedağ
bozgunundan Osmanlıların 20. yüzyıldaki son savaşlarına kadar önemli Osmanlı
yenilgileri inceleniyor. Yıldırım Bayezid'in Ankara Muharebesi; Rodos ve Malta
kuşatmaları; iki kez Viyana kapılarından dönüş; İnebahtı, Çeşme, Sinop
baskınları; çöküş döneminin savaşları ve Balkan felaketi kitabın ana konuları
arasında. Tarihin tekerrürden ibaret olmaması için zaferlerin öğrenilmesinin yanında
bu yenilgilerden de iyi bir ders çıkarılması gerekir. Çünkü “Başarı insana bir
şey öğretmeyebilir, ama başarısızlık insana çok şey öğretir”(Çin Atasözü).
Yorumlar
Yorum Gönder