Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Takvimlerden haberin yok mu -3-

Çin Seddi’nin kuzeyinden Anadolu’ya gelene kadar Türkçe birçok süreç geçirmiş, pek çok farklı dilden etkilenmiştir. Bu etkilenme başka hiçbir millete nasip olmayacak genişliktedir. Diğer dillere bakıldığında neredeyse saf olmaları onların dezavantajlarınadır. Kendi alanım olan Malzeme Biliminden örnekle tek tip bir malzeme birçok iyi özelliği bir arada barındırmaz. Saflık her zaman iyi değildir. Daha çok özellik için kompozitleştirmeye ya da katkılandırılmaya gidilir. Dil Kurumundan önceki dilimiz de böyleydi.

Takvimlerden haberin yok mu? -2-

Jül Sezar’ın MÖ 46da yürürlüğe giren her dört yılda bir artık yıl hesabına dayalı 365 günlük takvim sistemini birkaç değişikliğin ardından bugün – istisnaları saymazsak- modern dünyanın tüm ülkeleri kullanıyor. Jülyen Takviminden önce Roma’da 304 günün 10 aya taksimine dayalı bir takvim kullanılıyordu. Aylar Mart'tan başlıyordu ve ilk 4 ay, Romalıların –sümme haşa- 4 tanrısına ithafen isimlendirilmişti: Martius yani Mart ayı, Marsa; Aprilis yani Nisan ayı, Afrodit’e (Venüs’e); Maius yani Mayıs ayı Maia’ya; Junius yani Haziran ayı da Juno’ya. Bundan sonraki aylar 5'inci, 6'ncı, 7'nci, 8'inci, 9’uncu ve 10'uncu ay olarak isimlendirilmiş: Quintilis (Temmuz), Sextilis (Ağustos), September (Eylül), October (Ekim), November (Kasım) ve December (Aralık)…

Takvimlerden Haberin Yok Mu?

Televizyon Kanalının birinde spiker halka soruyor: “Bir yıl kaç gün kaç saattir?”. O gün o saatte o bölgeden tesadüfen geçen kişilere sorulan sorudan Türkiye’nin bilgi düzeyi ortaya çıkıyor (!). Durum kritik! Bilemeyenlerin suratına tükürülmüyor tabi ama kişi, kamu âleme rezil ediliyor: “Falanca da cüheladanmış”. Ekranları başında bu kahkaha tufanına (!) katılamayanlar için ekranın altında ipucu olarak “365 gün 6 saat” yazılıyor. Ne yazık ki, çokbilmişlere hitap eden bu programın verdiği spoiler doğru değil. Çünkü “1 yıl, 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniye” [1] . “Ne gereği var efendim bu kadar teferruata” demeyin a dostlar, çünkü gözden kaçan küçük bir ayrıntı bazen tüm insanlığın kaderini etkileyebiliyor.

Avrupa Diye Bir Kıta Var mıdır?

Üniversite yıllarımda kütüphanede gezerken bir kitap ilişmişti gözüme: Gençlere Avrupa Tarihi (Jacques Le Goff / L’europe racontée aux jeunes/ Yapı Kredi Yayınları). Tarihi sevdiğimden midir yoksa Avrupa’ya olan merakımdan mıdır? Hemen alıp okumuştum. Kitabı ilk elime aldığımda “Avrupa Tarihi hakkında fikir edinirim” demiştim. Ancak kitap “Avrupa” hakkında bir fikir elde etmemi sağladı. Avrupa, ulaşılması gereken bir kızıl elma, Türkiye’de yaşayanlar için. Yıllar yılı okullarda ve çeşitli basın organları vasıtasıyla Avrupa’nın güzellikleri bizlere anlatıldı: Gerek kanunları bakımından gerek hayat standartları bakımından ulaşılması gereken bir zirve olarak gösterildi. Avrupa, -Ekonomik Krize kadar- Türk’ün gözünde bir dünya cennetiydi. Devlet de okullarda, televizyonlarda bu dilberi ütopyalaştırarak topluma pompaladı.